SON DAKİKA

Off Yeter ANNE!

Off Yeter ANNE!

“Off Yeter artık anne ya Yine mi yatağı ıslattın! Yeminle vereceğim seni sonunda huzur evine! Sen de kurtulacaksın, ben de!” diye söylendi kadın.

Annesi uzun zamandır yatalaktı ve konuşamıyordu. Kızının sözleri üzerine kalp atışları hızlandı. Elleri terledi. Dudaklarını kımıldattı. Güzel kızım özür dilerim. İnan bilerek yapmadım. Vallahi farkında bile değilim. Çok özür dilerim diyecekti, diyemedi… Yatağın ucunda duran ve öfkeyle kendisine bakan kızıyla göz göze geldi. İki damla yaş daha fazla kirpiklere tutunamayıp, önce yanaklara, sonra da göğsüne damladı.

“Hah! Şimdi de ağla! Yahu asıl ağlaması gereken benim anne ben! Senin yüzünden Hayri’yle ayrılma noktasına geldik. Adam da haklı. Evinde bile rahat edemiyor. Sen ne güzel ağlıyorsun da söylesene ben kime ağlayayım. Aylardır sana bakıyorum, altını temizliyorum, Bıktım yeminle bıktım…”

Araya kızgın bir demir gibi sessizlik girdi. Kadın söylene söylene yatak çarşaflarını değiştirdi. Annesi kızını daha fazla kızdırmamak için gözlerini kapattı. Biliyordu çocukcaydı ama sanki gözlerini kapatınca orada yokmuş gibi oluyordu..

Son zamanlarda bulmuştu bu oyunu. Ne zaman evdekiler ona söylense, sitem etse, çemkirse, kötü davransa, o hemen gözlerini kapatıyordu.

Kadın hışımla yerdeki ıslak çarşafı alıp odadan çıktı. Annesi yine yalnızlığıyla başbaşa kalmıştı. Derin bir nefes aldı. Aldığı nefes göğsüne saplandı.Başını usulca pencereye doğru çevirdi. Pencerenin önünde duran ve ha kurudu ha kuruyacak bir tek kırmızı güle baktı. Bu odada yattığı zamanda, gül ona arkadaşlık etmişti. Sırlarını onunla paylaşmıştı. Ama gül de bakımsızlıktan önce yapraklarını dökmeye başlamış, sonra da boynunu eğerek dalından kopmuştu.

“Gidiyoruz galiba ikimiz de.” dedi. “Vakit geldi değil mi?”

Gül cevap vermedi. Kadın da onu zorlamadı. “Sen de haklısın. Öleceğimizi bilmek kolay değil ama inan böyle ben burada yatağın ucunda, sen orada daın ucunda yaşamakla öüm arasında sallanıyoruz ya, inan bu da hiç kolay değil. Düşünsene ne ölebiliyoruz, ne yaşayabiliyoruz. Fazlayız dünyaya. Yük oluyoruz sevdiklerimize. En iyisi gitmek biran önce. Ah! Bak ne diyeceğim sana. Hani biz insanlar hapşırıyoruz ya. İşte mesela biz türkler hapşırsak hemen çok yaşa derler. Ama Almanlar hapşırsa, orada da iyi yaşa derler. Bence en doğrusunu onlar söylüyorlar. Mesele çok yaşamak değilmiş, iyi yaşamakmış. Baksana halimize, çok yaşadık da ne oldu. Azar, hakaret, kötü bakışlar..”

59596707_2256825984379324_5129019162852589568_n

Gül biraz daha koptu dalından.
Kadının kalbi sıkıştı..
Karanlık çöktü kente.
Sokak lambaları yandı..
Oturma odasından kahkaha sesleri geliyordu. Çocukların yine misafirleri vardı demek. Ne güzel eğleniyorlar diye iç geçirdi anne. Gülümsedi. Kuzum benim, gül elbette, ben seni çok üzüyorum, yoruyorum, haklısın. Kurban olurum sana

Gül dalından kopup pervazın üstüne yuvarlandı.
Kadının kalbi durdu.
Karanlık çöktü odaya.
Kadın elinde çorba tabağıyla odaya girdi. Yüzü asıktı. Biraz önce dışarda kahkahalar atan kadın gitmiş yerine suratsız sinirli biri gelmişti. Kadın tabağı yatağın yanındaki sehpanın üstüne koydu. Annesine bakmadan, yorganı kaldırıp, yine yatağı ıslatıp ıslatmadığına baktı.

“İnanmıyorum sana anne ya! Daha biraz önce değiştirdim senin altını. Sen inadıma yapıyorsun değil mi bunu? Demin içeride birazcık güldüğümü duydun, sırf ben üzüleyim diye yine yatağı ıslattın de mi? Ah anne ah!”

Başını kaldırdı. Annesinin gözleri kapalıydı. Eli annesinin bacağına değdi. Annesi soğuktu. Hem de buz gibi. Kadın irkildi ve korkuyla geri çekildi. Anne diyebildi sadece. Gerisini getiremedi.

Saksı dünyada kaldı.
Yatak da dünyada kaldı.
Diğer eşyalar gibi, toprak gibi, hava, su, ateş gibi, her şey dünyada kaldı.
Giden gül oldu, giden anne oldu.

Sonra kadın çok ağladı. Dayanamadı, ara sıra gidip annesinin mezar taşına sarıldı. Mezar taşı soğuktu, hatta buz gibiydi.

Mezar taşları yaşayan anneler gibi sıcak olmuyor.
Yaşarken sevdiklerine sarılmayanlar, onlar öldükten sonra mezar taşlarına sarılıyorlar. Geç oluyor.

Kadın da yaşlanacak bir gün. O da çocuklarına muhtaç kalacak belki. Belki onu da bir odaya yatıracaklar ve oda da bir gül olacak.

Sonra gül dalından kopacak, kadın ölecek. Ve onun kızı da onun mezar taşına sarılıp ağlayacak.

Bu hikaye hep böyle devam edecek.
Saksı bu dünyada kalacak..
Yatak bu dünyada kalacak..
İlk ölen, erken ölen hep insan olacak..
Yüreğini hatırla insanoğlu. Senin bir yüreğin var, hatırla!

Başlıklar: , ,

Yorumlar

Henüz hiç yorum yapılmamış.

Yorum yapabilmek için lütfen üye girişi yapın.

SİZİN İÇİN ÖNERİLİYOR

23 Temmuz 2018, 02:44

AFYONKARAHİSAR’DA YERALTINDA BİR TÜNEL

AFYONKARAHİSAR’DA YERALTINDA BİR TÜNEL – Kocatepe Gazetesi (Hasan Özpunar’ın yazısıdır)

Amerikan filmlerinde görmeye alışmışızdır, şehrin altında insanların ve hatta araçların geçebileceği genişlikteki kanalizasyon tünellerini. Abartı mıdır, gerçek midir bilemeyiz fakat yollarımızın her sene su, doğalgaz, kanalizasyon, elektrik denilerek kazılmasından bıkan bizler için bu görüntüler ”keşke bizde de böyle olsa” dedirten cinsten görüntülerdir.
Fakat uzağa gitmeye gerek yok ilimizde tünel şeklinde, 2,5 km. uzunluğunda bir kanalizasyonun olduğunu biliyor muydunuz.?
Birçoğumuzun bu soruya cevabı sanırım ”hayır” olacaktır.
Köprübaşı’nı bilenimiz var mı acaba ?
Köprübaşı caddesi, Otapazar Camii ve Bedesten önünden geçen caddenin adıdır. Bu caddeye neden köprübaşı denilmiştir? Öyle ya ortada bu adı vermeyi gerektirecek köprü falan da yok.
Yazımıza sorularla başladık fakat gerek Tüneli, gerekse köprübaşını anlatabilmek için gerilere, Selçuklular dönemine ve Kadınanalara kadar uzanmak gerekiyor.
Selçuklu Devleti’nin son zamanlarında Sultan 3. Alaaddin zamanında Anadolu’ya Moğol saldırıları artmıştı. Sultan Alaaddin’in ölümünden sonra saltanatı devam ettirecek erkek evlat olmadığı için, Konya’daki beyler kendi aralarında saltanat kavgasına tutuşmuşlar ve karışıklıklar çıkmıştı. Bu duruma dayanamayan Sultan Alaaddin’in 3 kızı (Gevher Naima, Şahrah ve Asiye Sultan) Karahisar’a sığınmışlardı. Beraberlerinde babalarından kalan malları da getirmişlerdi.
Karahisar’a gelen sultanlardan Gevher Naima Sultan şehrin içme suyu ihtiyacını görmüş ve servetini Kışlacık Köyü civarındaki su kaynaklarını şehre getirmek için harcar, bugün de kullandığımız Kadınana Suyunun şehre getirilmesi Onun eseridir.
Şahrah Sultan ise Kadınana adıyla anılacak büyük bir mezarlık yaptırır, servetini buraya harcar. Bugünkü Kadınana İlkokulu, Ptt, Özel İdare İşhanı, Ziraat Bankası gibi binaların bulunduğu alandaki mezarlık 1920’lerin sonlarında kaldırılır.
Gelelim Kadınanalar’ın sonuncusu Asiye Sultan’ın bu şehre yaptırdığı hayırlara.
Geçtiğimiz yüzyıllarda Hıdırlık ile Kale arasında, Taşpınar’dan başlayıp bir kolu İmaret Camisine, diğer kolu ise Anbaryolu’na kadar uzanan açıkta akan bir dere bulunmaktadır.(1) Bu derenin iki tarafında (Hıdırlık ve kale) şehir kurulmuştur.
Derenin başlangıç noktasını Olucak ve Taşpınar çeşmeleri oluşturmaktadır. Aşağı kadar uzanan dere bugünkü Yoncaaltı Cami karşısında bulunan Dedelihan’ın üst köşesinde ikiye ayrılır ve bir kolu İmaret Camii önünden diğeri Anbaryolu’ndan aşağı doğru akar.
Asiye Sultan şehrin iki yakasında yerleşmiş insanların karşıdan karşıya geçmekte yaşadıkları sıkıntıyı görünce bu dere üzerine çeşitli aralıklarla 40 tane köprü yaptırır.
Ömer Fevzi ATABEK’in Afyon vilayeti Tarihçesi isimli kitabında belirttiğine göre 1800’lü yılların sonlarında bu köprülerden 12’si mevcuttur.
Bu köprüler şuralardadır.
1-Çavuşbaş Cami önü
2-Hacı Kavasların evi önü
3-Hacı Kadir Hocanın evi önü
4-Camii Kebir’in alt köşesi
5-Gelincik köprüsü
6-Kırklar Makamı yanı
7-Hodalı Çeşme önü
8- Sirgelilerin evi önü
9- Aşağıpazar Cami önünde büyük köprü
10- Elbiseci Mahmut Çavuş’un evi önü
11- Cumhuriyet İlkokulu alt köşesi
12- Kireçpazarı Mevki (Gıda Kontrol Labarotuvarı civarı)
Köprülerin başladığı Otpazarı Camii civarına halk arasında ”KÖPRÜBAŞI” denilmiş ve bugünde bu adla anılmaktadır.
Yüzyıllar boyunca şehri adeta ikiye bölen dere akmaya devam eder üzerindeki köprülerde Asiye Sultan’ın hayratı olarak kullanılır.
Zamanla şehir nüfusunun artması ve hem ev atıklarının hem de değişik işkollarının ”kasaplar, dericiler vs.” atıklarının bu dereye dökülmesi de şehir içinde kötü bir görünüm oluşturmasına sebep olur.
1889-1890 yıllarına gelindiğinde Karahisar Mutasarrıflığı’nın bağlı olduğu Hüdavendigar (Bursa) Valisi Mahmut Celalettin Paşa, Afyonkarahisar’a bir ziyarette bulunur. Ziyaretinde şehri boydan boya kat eden bu dereyi görür ve Mutasarrıf Arap Hamdi Paşa’yı buranın kapatılması konusunda uyarır. Muatasarrıf’ta zamanın Belediye Reisi Turunçzade Bekir Efendi’ye konuyu aktarır. Bekir Efendi’nin belediye gelirlerinin bu işe yetmeyeceğini belirtmesi üzerine Dinar İlçesi’nden toplanan Kantariye ve Zahire Vergisi Gelirlerinin bu işe harcanması Vali tarafından uygun görülür.
Açıkta akan derenin kemer şeklinde kesme taştan üzerinin örtülmesine 1892 yılında başlanır ve 1895 yılında şehir dışına kadar örmek suretiyle bitirilir. Bu işte Afyonkarahisar halkı çalışır.
Toplam uzunluğu 2,5 km olan kanalizasyonun genişliği 2,90 metre yüksekliği ise 2,50 m’dir.
İlk defa yayınladığım fotoğraflarda derenin üzeri örtülmeden önceki halini ve üzerindeki bir köprüyü görebilirsiniz. 1890’larda derenin üzerinin örtüldüğü dikkate alınırsa fotoğraf daha eski yıllara ait olmalıdır. Tünel şeklinde eski kanalizasyonun üstü baştan başa yol olarak kullanılmaya başlar insanlar, araçlar üzerinden gelir geçer. Şehri bir uçtan bir uca kateden tünel artık unutulmuştur. Taa ki 1999 yılı Haziran ayında Bedesten önünde kazı çalışması yapan Belediye Kepçesi bir duvarını yıkıncaya kadar.( 2)
Kanalizasyon kazısı yapan işçiler, Yüzyıl önce yapılmış bu atık su sistemini görünce çok şaşırırlar. Öyle ya kendileri 30 cm çaplı büz döşemektedirler oysa ortaya çıkan kanalizasyon 2,5-3 metre çaplıdır. Günün gazetelerinde Selçuklu döneminden kaldığı ve 700 yıllık olduğu yazılsa da gerçekte tünelin mazisi 100 yıl önceye dayanmaktadır.( 3)
Yukarı mahallelerde yeni yapılan atık su kanalları buraya bağlanır ve günümüzde de yağmur atık suları için bu kanalizasyon kullanılmaktadır.
Dünden bugüne eski kanalizasyonumuzun hikayesi böyle. Köprübaşı’na gelince, bir duvarda rastladığım tabelada adına rastlamak mümkün. Kadınanalar’dan günümüze hala varlığını sürdürmekte.
Hasan Özpunar
DİPNOTLAR
1-ATABEK Ömer Fevzi.Afyon Vilayeti Tarihçesi.AKÜ Yayınları 1997 syf:93-94
2-Beldemiz Dergisi yıl 1999 sayı 51-52
3- Türkiye Gazetesi 30 Haziran 1999 tarihli sayısı.

Devamını Görüntüle