Afyonlu Ahmet Çavuş, Büyük Taarruz zamanında Yunan komutanı Nikola Trikopis’i esir almıştır. Bu durumu kendisi şöyle anlatır;
“Keşif için üç kişi dağa(elmalıdağ) tırmanmaya başladık.
yanımda saatli, tetikli, fitilli olmak üzere 11 bomba vardı.
Arkamızdan da kırk kişi yollayacaklardı.
Alaca karanlıkta tepenin bir boyun noktasına vardığımız zaman, 5 – 10 zabitin oturduklarını gördüm.
Derhal bombalardan birisini yakarak, davranmayın, teslim olun, diye haykırdım. Hepsi, ellerini kaldırdılar.
Arkadaşlarım da yanıma gelmişlerdi. Ben önümüzde duran bir zabitin atını yularından yakalayarak çektim.”

Sordular:
-“Ne kadar kuvvetiniz var?” dediler.
-“Üç ordu, dedim. Tamamen muhasara altındasınız. Ya teslim olacaksınız, ya sizi gurup ateşine vereceğiz.”
-“Hangi kıtaya kumanda ediyorsun?” dediler.
-“Alay kumandanıyım”, dedim.
Rütbemi sordular?
-“Başçavuş…” dediğim zaman hepsi hayret içerisinde kalmışlardı.
Hayretlerini gidermek için devam ettim:
-“Bizde onbaşıdan fırka kumandanı bile var”, dedim.
Onlara, torbalarımızdan peksimet çıkararak verdik. Onlar da bize, bol bol sigara ikram ettiler.
Ceplerimizi doldurduk.
Biz onları böylece esir aldıktan epey sonra kaymakam Hüseyin Hüsnü beyle tabur kumandanımız Fuat Bey geldiler.
Hüseyin Hüsnü bey, esir zabitlerin içerisinden birisini, eliyle işaret ederek bana sordu:
-“Bu zabitin kim olduğunu biliyor musun?”
-“Ne bileyim, dedim. Elin düşmanı… Babamın oğlu değil ya!…”
Fuat Bey’in gözleri faltaşı gibi açılmıştı:
-“Trikopis! Trikopis! diye haykırdı. Yunan başkumandanı!…”

Trikopis’i Uşak’a kadar getirdik.
Orada bana bir istiklâl madalyası yazdılar.
Ahmet Çavuş 18 Mayıs 1956’da verfat etti. Mekanı cennet olsun.

Fotoğraflar ve Hasan Özpunar’ın yazısı için: http://www.afyongazete.com/yazarlar/hasan-ozpunar/trikopisi-esir-eden-afyonkarahisarli-ahmet-cavus/152/
Doğan Cüceloğlu bir seminerinde yere bir parça ekmek koymuş ve “Bu ekmeğe basabilecek birisi var mı?” diye sormuş salondakilere.
Hiç ses çıkmamış tabii. “Sahneye gelip bu ekmek parçasına basana 100 dolar vereceğim” diye devam etmiş.
Salondan yine çıt yok…
Fiyatı artırarak 5.000 dolara kadar getirmiş.

Bu sırada salonda bulunanlardan birisi,
─ Hocam, istersen 500 bin dolar ver, yine bize o ekmeği çiğnetemezsin, boşuna uğraşma! demiş.
Doğan Hocam da, “İşte değerler eğitimi budur” diye noktayı koymuş…
Para vererek ekmek çiğnetebileceğiniz insan sayısı yok denecek kadar azken, bedavaya yalan söyleyen, dedikodu yapan insanların bu kadar çok olması biraz garip değil mi?
Acaba yalan söyleme konusunda bu kadar hassas olamaz mıydık?
Veya herhangi bir toplulukta birisi gıybet etmeye başladığında herkes tepki veremez miydi?
Yere düşen ekmeği çiğnememek için duyduğumuz hassasiyet, yerlerde sürünen bazı değerlerimiz çiğnenirken niçin kendini göstermiyor acaba?
Üstün Dökmen
Kaynak: www.muhendisbeyinler.net
Devamını Görüntüle